23 Ekim 2011 Pazar

ŞİİR GİBİ...

                                               ŞİİR  GİBİ…


               Şiirin pek çok tarifi vardır.Şiir;ahenk, uyum ve zarafettir.En kısa ama en etkili en coşkulu anlatım şeklidir.Nasıl ki giysilerimizin en güzeli, yediğimiz gıdaların en lezizi varsa işte şiir de sözlerin en latifi ve zarifidir.Bu yüzden şiire karşı büyük bir özenti duyar  ve  hayatımızın  pek çok  bölümünü   ona  benzetmek  isteriz. Şiir gibi (ölçülü) yaşamak,şiir gibi (ölçülü) konuşmak,şiir gibi(ölçülü) oynamak şeklindeki deyimler; şiirin hayatımıza kattığı  ölçünün güzel bir göstergesidir.
            

               Şiir gerçekten çok farklıdır o; romana , masala, hikayeye benzemez.Diğer anlatım şekillerinin yetersiz ve imkansız kaldığında imdadımıza yetişen anlatım şeklidir. İşte M. Akif; İstiklal  Marşını,Çanakkale Destanını bunun için yazmıştır.Sakarya Türküsü, Yaş Otuz beş, Sessiz Gemi adlı eserler de aynı sebeple yazılmıştır.Şiir bir defa okunmak için değildir.Güzel şiirleri defalarca okur ezberler ve nesilden nesle aktarırız oysa en akıcı romanı bile birden fazla okuyamayız., hikaye de öyledir.İşte şiirin masal, hikaye ve romandan  bir farkı da  budur. Şaheser haline gelmiş şiirlerin ömrü nesilden nesledir ama sıradan şiirlerin ömürleri de çok kısadır.
                    Şiirin okulu yoktur, tarifi de yoktur çünkü şiir, güzelliktir güzellik ise kişiden kişiye değişir.Bu böyle olunca herkes kendi tarifini resmileştirmeye çalışmasın. Türk Şiirinin ağır toplarının eserleri bize şiirde zirveyi tarif edebilir.Nesiller boyu yaşamış ve hala da yaşayacak olan eserler, işte bunlar şaheserlerdir.Şiirde satır yoktur,
 mısra vardır, kafiye vardır, şiirde ölçü vardır, şiirde iç ve dış örgü vardır;mısralar, kıtalar arasında  konu bütünlüğü vardır.İşte tüm bunlara dikkat  edilerek yazılmış şiirler; insanın kanını coşturur,heyecanlandırır ve duygu yüküne boğar.

                     Serbest( olmayan ) vezin diyerek kimisi şiirden vezni atıyor,kimisi kafiyeyi de atıyor.Şiirin mısraları da bir, satıra dönüşüyor şiir; tıpkı bir roman, bir masal, bir mektup gibi oluyor.Çeşitli televizyon kanallarında  bu tür şiirleri(!) bize şiir diye sunuyorlar.Böyle bir şiiri titrek ve fısıltılı bir ses tonuyla okuyarak velev ki bağırarak okuyanlar, bize coşku, heyecan ve/veya duygu yükü vermeye çalışıyor ve çok az bir oranda bunu başarıyor da  ancak büyük şairlerin şaheserleri yanında  bu başarı çok sönük kalmaktadır.Bir şiir;verebildiği coşku, heyecan ve duygu yükü kadar şiirdir. Başka tarife lüzum yoktur. Şiir;ölçü, ahenk,uyum ve bunlarla gelen coşku ve heyecandır.Şiir gibi yaşamak, konuşmak, oynamak bu deyimler hep ölçülü olmayı tarif eder.
                     Büyük şairlerimizin şaheserleri  yıllara meydan okuyarak dimdik ayaktadır.Bunlar var olduğu müddetçe şiir; masal ya da mektup gibi olmayacaktır çünkü onlar “biz buradayız.” Diye haykırıyorlar ancak bu şaheserleri tanıyamamış şiiri ancak annesinin seyrettiği  televizyon  ekranlarında tanıyabilmiş yeni nesil; bir şiirle bir masalın, bir mektubun farkını anlayamayacak hale gelecektir.İşte benim tüm korkum da budur.
                                                                              Alaaddin KULA 




                

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder